29 Ağustos 2012

Fırında Çipura...



Biliyorum Ramazan biteli çok oluyor ama benim vücudum hala alışamadı. Geceleri acıkmaya başladım saçma sapan zamanlar midem guruldamaya başlıyor ve mutfağın yakınlarında dolanmaya başlıyorum. Bunları yazarken de aynı duygular içindeyim:) Neyse geçecek diye dua ediyorum... Paylaşacağım bu tarif balık pişirme tekniklerinin en kokusuzu ve en kolayı. Ben balığı çok seviyorum ama evde bıraktığı koku beni deli ediyor. Bir sürü yol denedim ama benim içime hiçbiri sinmedi. Bende eğer evde yapacaksam ki benim için en iyi balık dışarı yenilen balıktır:) fırında yapmayı tercih ediyorum. Sağlık açısından da en iyi fırın diye düşünüyorum ya da ızgara tabi. Ben çipura delisiyim. Bana göre balıkların kralıdır. Eğer balığı ben alıyorsam mutlaka çipura alırım. Şimdi buraya balığın yararlarını yazamayacağım merak etmeyin ama mutlaka tüketmeye çalışın.


Malzemeler:

  • 3 adet çipura
  • 2-3 tane patates
  • 2-3 tane soğan
  • 4-5 diş sarımsak
  • Sıvı yağ
  • Tuz


Yapılışı:

  • Temizleyip yıkadığınız çipuraları kurulayın.
  • Fırın tepsisine folyo ya da yağlı kağıt serin.
  • Patatesleri,soğanları ve sarımsakları soyun. Patatesleri ve soğanları büyük küpler halinde doğrayın. Sarımsakları tüm tüm koyun.
  • Kuruladığınız balıkların iki yüzüne çizikler atın.
  • Balıkları tepsiye alın içini dışını sıvı yağla yağlayın ve tuzlayın. İki tarafına da uygulayın. 
  • Patatesleri,soğanları ve sarımsakları da tepsiye balıkların etrafına koyun. Üzerilerine tuz ve yağ gezdirin. Patates ve soğan miktarını arttırabilirsiniz.
  • Önceden ısıtılmış 180 derece yaklaşık 30-40 dakika pişirin.
  • İsteğe bağlı olarak fırınlamadan üzerilerine halka halka limonlar koyabilirsiniz.

21 Ağustos 2012

Anlayış...

Herkes Doktorlar dizisini bir kere, iki kere, üç kere artık kaç defa yayınlandıysa bilmiyorum ama izlemiştir. Hatta bu senede sahurda, iftarda yayınladılar. Hiç izlemedim diyen bir arkadaş varsa ki bunu duymak beni heyecanlandırır:) Yani isterseniz izleyebilirsiniz:) Neyse işte bugün yine rastladım Doktorlara ve aklıma benim çektiğim sıkıntılar geldi. Tamam biliyorum dizi sadece ama böyle doktorların olduğuna inanmak istiyorum sanırım. İstanbul'a geldim geleli kendime doktor arayışı içindeyim. Tam 4 hastane ve 5 doktor değiştirdim ama sonuç elde var sıfır. Adana da gittiğim doktorları saymıyorum. İstediğim sadece hasta psikolojisini anlayan bir doktor. Çok zor günler geçirdim. Doktorlarla o kadar çok vakit geçirdim ki anlatamam. Yani doktorların nasıl bir eğitim aldıkları hakkında bir fikrim yok ama biliyorum çok zor bir eğitimden geçiyorlar ki eminim bu zor eğitimler içinde hasta psikolojisini anlamaları için bir eğitim alıyorlardır. Ben sadece hastaları iyileştirmek için aldıkları eğitimleri kullandıkları gibi diğer yönlerde aldıkları eğitimleri de yanında kullanmalarını da istiyorum. 
Doktorlarda insan ve zor bir gün geçiriyor olabilir,sağlanılan iş imkanları falan filan bilmiyorum işte her şey olabilir ama karşınızdaki kişi sizin ağzınızdan çıkacak o iki kelimeye bakıyor. Alacakları haber onların oracıkta bütün hayallerinin yıkılmasına veya hayatları boyunca ilk defa yaşayacakları bir acıyla baş başa kalmalarına neden olacak. Bunları bizler bir defa yaşıyoruz ama onlar binlerce defa yaşıyorlar işte bu yüzden onlar için sıradan olan acılar bizim için çok büyük. 
Devlet hastanelerindeki doktorların halini biliyoruz. Hastayla ilgilenecek vakitleri yok çünkü günde bir sürü hastaya bakmak zorundalar. Ama benim bahsettiğim bütün doktorlar özel hastane doktorları. Özel müdahale ediyoruz, her şeylerimiz özel deyip bir çok insanın ödeyemeyeceği paralar alıyorlar ki bizde verilmek zorunda bırakılıyoruz. Peki her şeyiniz özelse neden doktorlarınız özel değil. Neden  hastayı bilgilendirmekten acizler neden, neden, neden diye bir sürü soru sorabilirim ama işe yaramıyor sanırım.
Sadece iki kelime daha fazla konuşup hastayı rahatlata bilirler bunu onlarda biliyorlar ama ama ama. Aması yok anlamadığım için belkide yazıyorum bunları buraya. Bu yazdıklarım bütün doktorlar için geçerli değil bende biliyorum. Kimseyi suçlamak için yazmıyorum da bunları. Ki doktorları Allah başımızdan eksik etmesin. Sadece karşılaştığım şeyler beni çok üzdü ve paylaşmak istedim sanırım.... Umarım sadece iyi haberler almak için hastanelere gidersiniz...
  

6 Ağustos 2012

Kıymalı Mantarlı Fırın Patates...


Merhabalar....
Ramazanın ortalarına gelmiş bulunmaktayız. Tabi nasıl geldiğimizi ne ben size soracağım ne de siz bana sorun:) Bende tansiyon yerlerde resmen. Kafamı kaldıramıyorum desem yeridir. Yaklaşık 12 saat çalışan sevgili eşim bile benden iyi dersem yalan söylemiş olmam. Şimdi çalışanlar, çocuğu olanlar birde bana sor diyecekler biliyorum sizde haklısınız ama bende kötü oluyorum:( Neyse yine çok nazlandım. Ramazan olduğu için soframıza daha çok önem veriyoruz malum. Ben anneciğimden öyle gördüm oruçluya saygı, Ramazana saygı önemliydi bizim için her zaman. Onun için öyle bugünde geçiştirelim diyemiyorum, anneciğimden miras diyelim. Her gün ne pişireceğim ne pişireceğim diye düşünüyorum. O yüzden hemen yemek programları açılıyor internette dolaşılıyor. O günde Oktay Usta'nın programına takıldım. Bu tarifi de orada yaptılar bende akşama hemen kendi soframa taşıdım. 

Malzemeler:
  • 6 patates
  • 300 gr. kıyma
  • 1 pk. mantar
  • 3 domates
  • 3 yeşil biber
  • 2 kırmızı biber
  • 2 soğan
  • Sıvı yağ
  • Tuz
  • Karabiber
Beşamel Sosu İçin:
  • 2 su bardağı süt
  • 1 çorba kaşığı un
  • Sıvı yağ
  • Tuz, karabiber

  • Üzeri için kaşar

Yapılışı:

  • Patatesi soyun ve yuvarlak şekilde dilimleyin.
  • Domates ve kırmızı biberleri de yuvarlak şekilde dilimliyoruz.
  • Bir borcama ilk önce domatesler bitene kadar bir patates bir domates koyun sonrada bir biber bir patates koyarak devam edin.
  • Hepsi bitince üzerilerine tuzunu, karabiberini ve sızı yağını koyun ve önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında pişirin.
  • Mantarları, soğanları ve yeşil biberleri doğruyoruz.
  • Bir tencereye sıvı yağ koyun ve soğanları biraz kavurun.Daha sonra mantarları ilave edip biraz daha kavurun.
  • Biberleri ve kıymayı da ekleyip kavurmaya devam edin.
  • Tuzunu karabiberini koyun ve soteleyin pişince altını kapatın.
  • Beşamel sosu için ise sıvı yağ koyduğunuz tencereye unu koyun ve kavurun.
  • Sütü yavaş yavaş ekleyip çırpma teli yardımıyla karıştırın. Topaklanmaması lazım. Tuzunu, karabiberini koyun ve krema kıvamına gelince kapatın.Kıvamı çok koyu olmayacak akışkan olacak.
  • Fırından aldığınız pişmiş patateslerin üzerine sotelediğiniz kıymalı harcı koyun.
  • Beşamel sosunu da üzerine ekleyin. Son olarak kaşar peyniri de üzerine koyduktan sonra tekrar fırına koyun ve kaşar eriyene kadar fırında pişirin.  
NOT:Ben miktarları biraz azalttım iki kişi olduğumuz için.Ama beşamel sosu aynı miktarda yaptım.

2 Ağustos 2012

İstanbul Trafiğinden kaçış Tekirdağ:)


Bilgisayarda fotoğraflara bakarken Tekirdağ'a gittiğimizde çekildiğimiz fotoğraflara rastladım. İlk baharda gitmiştik aslında Tekirdağ'a ama ben unutup gitmişim fotoğrafları. Aslında sık sık gezerim fotoğrafları ama gözümden kaçmış demek ki:) İstanbul'da bir cumartesiydi ve sahile gidip bir deniz havası almak istedik ama internetten yolların durumuna bir baktık her yerde trafik felç:( Benim surat düştü tabi hemen. Hala trafiğe alışmadım aramız hiç iyi değil yani. Ama sevgili Selçuk'un aklına süper bir fikir geldi ve bir baktık Tekirdağ yolundayız. Çok akıllıcaydı çünkü İstanbul'da sahile inmeye kalksaydık o trafikten çıkamazdık. Hem strese girerdik boşu boşuna hemde Tekirdağ'a gitme süremizle aynı zamana gelirdi sahile inmemiz. Trafikten kurtulduk ve farklı bir yer görmüş olduk. Evet küçük bir yer Tekirdağ'a ama sahili çok güzel. Ben Mersin'e benzettim birazda aslında.Bende bol bol fotoğraf çektim ve çektirdim. Havada şansımıza çok güzeldi. Sahilde oturup hem deniz havamızı aldık hemde güneşin tadını çıkardık küçük küçük yan yana dizilmiş kafelerin birinde oturup. O kadar kalabalıktı ki kafelerin fotoğrafını güzel çekemedim.


Taze sıkılmış meyve sularına bayılırım. Eğer menüde varsa içerim mutlaka bir bardak. Baksanıza nasıl çekiyorum pipetle portakal suyunu:) Ağzım büzüşmüş gözlükten görünmüyor ama gözlerim şaşı olmuştur:) hımmm olsa da içsek şimdi...


Bu fotoğraftan önce bir sürü fotoğraf çektirdim Aşk'ta dayanamadı yanıma geldi artık durmam için:) Ama ben durur muyum Hayırrrrr:) Aşk'ıda yanıma aldım kaldığım yerden devam ettim:)


Tam lale zamanıydı. İstanbul'da olduğu gibi Tekirdağ da her yer laleydi. Ben pek çiçek sevmem ama laleye bayılıyorum. Keşke her mevsimde açsalar ama zamanları çok kısa süreli:( Belkide bu yüzden bu kadar seviliyor lale. Şunun rengine bakar mısınız çok güzel. Hepsini çekemedim ne renkler ne renkler. Şükür etmek için küçük bir neden benim için...


Tekirdağ'a gidip de Tekirdağ köftesi yememek olur mu? Bizde olmaz dedik ve sora sora en güzel yeri bulmaya çalıştık. Gerçekten güzeldi. Bizim buralarda yediğimiz Tekirdağ köftesi köfte değilmiş onu anladık. Fotoğrafta pek belli olmuyor ama bir kişini tek başına zor bitirirdi köfteleri. Ki öyle oldu hepimizin tabağında arttı:) Tekirdağ'a gidip yemenizi tavsiye ederim Tekirdağ köftesi çok güzellllllll:))))) Tekirdağ'a giderken bana da uğramayı unutmayın sakın:))